Ilahi adaletin gerceklesebilmesi icin gerekli olan olmazsa olmaz mekanizmadir tekrar dogum (reenkarnasyon). Bir tek yasam sansi oldugunu kabul eden, yani reenkarnasyona inanmayan sevgili dostlarin, yasamin icinde var olan bu olaganustu adaletsiz yapiyi nasil aciklayacaklarini merak ederim!!Bu canlarin ortak dayanagi olan; “Allah herkese akil ve mantik vermis. Neden onlarda bunu kullanmiyorlar?” deyip, muhtac olan insanlarin da aslinda calisip akillarini kullanarak iyi kosullara sahip olanlar gibi olabileceklerini soylemeleri dogrusu hic de saglam bir temele dayanmiyor.Bir tarafta Dunya’nin en guzel erkeklerinden veya kadinlarindan biri olarak dogan bir varlik tum bu ayricalikli nimetlere sahipken, diger tarafta tarif edilemez yapisal bozukluklara sahip bir can tum bu olumsuzluk ile hayat boyu yasamak zorundadir. Bir tarafta, Avrupa’nin en buyuk metropollerinden birinde yasayip muzik, astroloji, fen, mimari veya uzay teknolojisi gibi bilgi ve kultur kaynaklarindan en ust derecede yararlanabilen insanlar; diger tarafta Bitlis’in, Erzincan’in veya Hakkari’nin ucra koylerinden birinde hayatini tamamlamak zorunda kalan yari-kole hayati yasayan kadinlar...Bir tarafta, coplukte yasayan bir kadinin tecavuz sonucu dogurdugu ve onunla beraber copluk hayatina mahkum olan bir can, diger tarafta, Dunya’nin en zengin insanlarindan birinin evladi olarak dogan ve her turlu olanagin elinin altinda oldugu katlar, yatlar ve ucaklarla dolu bir yasam!!Hangi mantik veya akil sahibi bir insan bir kez bedenlenme sansina sahip oldugumuzu iddia ettikleri boyle bir yasamda herkesin Kozmik bilince ulasma yolunda esit kosullara sahip oldugunu soyleyebilir?!?Dogunun unutulmus bir koyunde erkek egemenligi altinda kendi 9 cocugu ile beraber kocasina, onun anne ve babasina da bakmak zorunda olup, ayni zamanda butun gun tarlada calismak durumunda olan bir canin bu anlamda bilinclenme sansi ne olabilir ki?!?Iste dunya hayatinda bir kez bedenlenme sansinin var oldugunu kabul etmenin yaratacagi tum bu adaletsizligi yok etmenin ve ilahi adaletin calismasini ve herkese esit sans taninmasini saglamanin en temel yolu, insanlarin reenkarnasyon yolu ile tum bu farkli kosullari farkli bedenlerde deneyimlemeleri ve butun bunlardan ders alarak bir sonraki yasamina bunlarin kazanimlarini aktarmalaridir. kilinmistir” sozunu hatirlayalim ve bunun reenkarnasyon denilen evrensel yasa ile ne ilgisi oldugunu ortaya koymaya calisalim.
Bu yazı buraya eklerken (alıntıdır), reenkarnasyon vardır veya yoktur tartışmasına girmiyorum. Amacım sadece düşünce ikliminde başka bir yön açmak..
Başıboş bir divane midir insan? Hiç bilmediği, yabancı bir yerde açıverir gözünü birden.. nereden ve neden geldiğini bilmeden.. sudan çıkmış balık misali! Kimi hiçbir şey olmamış gibi, sanki hep buradaymış gibi yaşar gider. Kimi öylesine yabancı hisseder ki ayak uyduramaz, savrulur gider. Kimi de yanıt aramak için bir şeylerin peşine takılır gider. Aslında ‘aidiyet’ yatar hepsinin ardında. Kimi buraya ait hisseder kendini, kimi ötede bir şeylere.. ve hatta kimi de başka şehirlerde bulabileceğini sanır, ah bir kaçıp gidebilse! Özlemin kapağını açıp içine bakmak varken, yükler sırtına, daha fazla çaba ve acı ile deneyim denizlerinde boğulur, ah bir cesareti olsa bakmaya! Ayakta kalabilmek için tutunacak bir dal arar durur ve bu dalı “yalnızlık korkusu” besler, o da ne kurur ne de yorulur. Kendini bütünlemek içindir oysa bütün çabası, bunun için çırpınır tüm hayatı boyunca.. ama yanlış yerlerde, yanlış kişilerde, başkalarında arar! Bir ilişkiden diğerine atlar, yüreği nice yanar. Öyle büyük bir yüktür ki ilişkilerin sırtına vurulan, er ya da geç ezilir kendinden büyük beklentilerin altında; “beni tamamla” der karşısındakine insan ama böylesine ilahi bir isteğin karşısında fani ne etsin? Yetmez eli, kolu, bacağı kısa kalır bir zaman sonra, sonsuzluğu nasıl doldursun, kaplasın sınırlı ve geçici olan? Sonsuzluk içimizde.. dışarıdaki her şey ise bir aynadan, gölgeden ibaret.
“Bir aşk ki olgun mu olgun; bir gönül alan sevgili ki güzel mi güzel. Ama bundan daha şaşılacak bir hâl olabilir mi ki, arı-duru su önümde akmada, bense susuzum.”Mevlâna (Rubailer)***Bedenini, eşyaları, ve dahi başkalarını böylesine sahiplenen insan, neden hayatının kontrolünü de sahiplenmez? Neden anlamak istemez iyi kötü başına gelen her şeyin sebebinin kendisi olduğunu? Başkalarını suçlar, kimseyi bulamazsa Tanrı’yı suçlar.. ya bilseydi, tanısaydı Kendini ve Tanrı’yı, bir sözü kalmazdı isyana bürünebilecek.***Bir bilmecedir şu hayat, sorusu da tek, cevabı da.. soru da sensin, cevap da..
Sevgi ve ışıkla
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder