18 Kasım 2008 Salı

Astral Seyahat Sohbeti

Astral seyahate ilgim, yahudi mistisizmi kabalaya olan ilgimle paralel olarak filizlendi. Teorik olarak aylarca çalıştıktan sonra kuvvetimi topladım en sonunda ve pratiğe geçmeye karar verdim. Bir Amerikan üniversitesinin (IOwa University) parapsikolji yan dalının açılış seminerinin tutanaklarını okumuştum. Orada astral projeksiyonun duyular ötesinde duyuları hissetmeyle ilgili olduğu söyleniyordu. Yani projeksiyon yaparken kilitlediğimiz beş duyumuzu o an olmak istediğimiz yerde harekete geçirmeliydik. O sıralar (2 sene önce) iş nedeniyle sık otobüs yolculuğu ederdim. Orhan Pamuk'un otobüs yolculuklarına geniş yer veren mistik kitabı Yeni Hayat'ı da bu sıralar okumuştum. Kafamda şöyle bir şey oluştu: Odama gireceğim, kendimi aile fertlerinden ve dış dünyadan soyutlayacağım. Hatta hiç utanmadan anadan doğma soyunup koltuğa kuruldum. Otobüste olduğumu, açık gözlerimle hep ezberlediğim yolları (Antalya - İzmir veya İzmir - Antalya istikameti) izlediğimi hissetmeye çalıştım. KIsa sürede daha önceki otobüs yolculuklarımda hayalgücüme ve bilinçaltıma sızmış ayrıntıları duymaya, beş duyumu bunlarla ilgilenerek harekete geçirmeye başladım. Örneğin, otobüsün kırmızı ışıkla saat gecenin üçünü gösteren tabelasına bakarken, arka koltuklarda ağlamaya başlayan bir bebeği duyuyordum. Ellerimle dizlerime ve baldırlarımla yanımdaki yolcunun baldırlarına dokunduğumu hayal ediyordum. Başka ne duyu kaldı? Tat! Evet, az evvel otobüsün iç ışıkları söndürülmeden evvel dağıtılan topkeki de aynen genzimde tadabiliyordum. 
Tabii, bu otobüsün içindeyim ve şuradan şuraya seyahat ediyorum fantezisine haftalarca devam ettim. Geceyarısı herkes yattıktan sonra odamda otobüs yolculukları düzenliyordum. Ve duyularımı astral mekanda açmak için hep aynı yolcularla ve hep aynı kokular, seslerle. Önündeki üniversiteli çift her projeksiyonunda birbirlerinin omuzlarına başlarını koyuyorlar, kaptan arada sırada sigara içip pencere aralığından seret esen rüzgara küllerini savuruyordu. Bu yolculuğu ezberlemiştim. Tabi bahsettiğim haftalarda da gerçek şehirlerarası yolculuklara çıktım. Hayalimi zenginleştirecek ayrıntılara dikkat ettim. 
Böyle uzun anlatıyorum diye sıkılanlar oluyordur aranızda. Lütfen, bu tecrübelerin taş gibi sabırla, çelik gibi iradeyle kazanıldığını hatırlasınlar. Okusunlar. 
Neyse, bir gece yine koltuğuma geçtim. Dişlerimi yeni fırçalamıştım. Algı seviyemi genzimdeki diş macunu kokusunun yerine topkek kokusunu hissetmeye çalışarak aşağıya çektim. Tek zerremi hissetmiyordum. Arkalardan aynı çocuk ağlamaya başladı. Muavin bir yolcuya fısıl fısıl bir şeyler anlatıyordu. Bu gece, dedim, kalkıp şoför mahalline adımlayayım. bakalım beni farkedecekler mi? Hafifçe doğruldum. Dar koridora çıktım. Hızla geçtiğimiz uzak köylerin idare lambaları yanıp sönüyordu. Ağızları açık uykuya dalmış vatandaşlarımı izliyordum ki, aniden heyecana kapıldım. Bu o otobüs değildi!! Ve yolcularda her gece projeksiyon yapıp yüzlerine aşinalık duyduğum o sıradan insanlar değildi. Bambaşkaydı, gerçekten otobüsteydim. Ve o projeksiyonda hayalini kurduğum otobüste... 

Bir açıklama: İzmir Antalya arası seyahat yapanlar bilirler. Metro firmasının iki Setra marka otobüsü sürekli gidip gelirler. Aslında Ayvalık - Anamur seferine dahil olursunuz. İzmirden ve Antalyadan 23 de kalkarlar. Sefer sayıları hala 718 ve 3611 dir. Hep bu ikisi gidip gelir karşılıklı. Bunu bildiğim için, projeksiyon esnasında bu otobüslerin o hayal ettiğim yollarda sefer halinde olduklarını bildiğim için böylesini seçmiştim. 

Ve evet oldu. Sessizce astral bedenimle yolcuları izledim. Annelerinin dizlerinde uyuklayan çocukları, öksüren amcaları, horlayanları, bacak değiştirenleri. Astral bedenin bakış açısı da çok değişik. Nasıl desem, tüm açıları kapsayan bir genel odaksızlık... Bir yöne bakmıyorsunuz, her yönü eşit açılarla görebiliyorsunuz. Bedeninizin bir kısmını veya tümünü otobüsün tavanından çıkarıp geceye karışıp yükselebiliyorsunuz. Uazak bir ova köyüne gidip anında bir düşünceyle otobüsün içine dönebiliyorsunuz. Fısıltıları ( aynı anda olsalar bile) şarkı sözleri gibi rahatlıkla seçebiliyosunuz. Anlatılması devede kulak kalıyor inanın, iradenizi kullanıp, bu hali kazanmanızı çok isterim. 
İlk astral seyahatimi seyir halindeki bir otobüsün içine on dokuz ay önce gerçekleştirdim. Şimdilerde tarifinde zorlanacağım deneylere kalkışıyorum. Tam olarak anlatılamaz, şu açıdan: 
Anne karnında iki bebek düşünün. İkizler. Henüz doğmamışlar. Birini alıp dünyayı gezdirseniz, her şeyi de değil, üç beş sokak yürütseniz kucağınızda. Sonra bu bebek anne karnında bekleyen ikizinin yanına döndüğünde şahit olduklarını nasıl anlatır? Nasıl anlatmayı dener sizce? Demek istediğim kafa yapımız ve kelimelerimiz beş duyuyla algıladığımız dünyaya göre şekillenmiş. O duyuötesi tatları ve hazları betimleyecek lügata sahip değiliz. Annne karnında kalan diğer kardeş, henüz doğmadığı için yalnızca doğum zarının soluk karanlıklarını ve pıhtılaşıp seyrelen yoğun bir kan kırmızısını biliyordur. Onu da his vasıtasıyla, isimlerini bilmeksizin. Oysa anne karnından alıp ağaçları, parkları izlettirdiğimiz diğer kardeşini düşünün. İkizine tek söyleyebileceği, doğacakları günü şiddetle arzulaması olmayacak mıdır? 

Umarım anlamakta sorun çekmemişsinizidir. Vaktim oldukça bilgilerimi paylaşmaktan memnun olacağım. İyi günler.


---

Kaskatı kesilmek korkunun ve manevi açlığın sonuçları olduğunu düşünüyorum. Son dönemlerde Batı üniversiteleri, akademisyenleri ve parapsikoloji kürsüleri dikkatlerini İslam tasavvufuna yöneltiyorlar. Tasavvufta Kamil İnsan olmak için Seyr-i Süluk isminde hallerden geçmek gereklidir. Bu aşamaların sonunda mürid manen olgunlaşır ve Allahı kendinde tecelli etmiş bulur. Ortaçağ şairlerinden Hallacı Mansur Ene'l Hakk (Ben Allahım) demiş ve kellesini kaybetmiştir. Bu Vahdet-i Vücuttur. Şuraya gelmek istiyorum; sufiler, dervişler bu yolu takip ederken zihin ve algı seviyelerini aşağılara çekecek kutsak sözcükleri tekrarlarlar. Zikrin en üstünü ve son aşaması Lailaheillallah'tır ki bu Allahtan başkası yok, yani ben de yokum, annem, o filan senen önce bana hakaret eden adam da yok, bindiğim deve, geçtiğim yollar, fotoğraflar falan flilan hiç biri yokmuş meğer... Bu idraki kazanıyorlar. İnanç seviyeleri duyu ötesine kitleniyor. Dolayısıyla bedenleri de yoktur. OLsa olsa bu yok olan dünyada yokluğunu idrak edene kadar onu yalanların içinde taşıyacağı bineklerdir. 

Sizin kaskatı kasılmanız sanıyorum biraz da çıkıştan sonra dönememekle ilgilidir. Korkmayın. Kasılıyorsanız, bedeninizin hala orada olduğuna inanıyorsunuz demektir. Bırakın kendinizi. Başka yerler düşleyin. Israrla düşleyin. Bedenini yattığınız yahut oturduğunuz yerlerde hiç hissetmeyip düşlediğiniz yerlerde yaşamaya alışın. İlk zamanlar sadece düş kalacaktır bunlar. Zamanla uyku gerçekliğinizi yitirecek ve duyuötesi keşiflere başlayacaksınız. İslam bunu asırlar öncesinden çözmüş ancak şeriat meriat deyip bu güzelim bilgilerini kurumsallaştırmamış. Keşke bizim ünüversitelerimiz Batıni İlim ve Hal Kürsüleri (İsmi de şeriata uygun olsun, lafımız yok:) ) açsa, parapsikolojide emekleme devresinde olan insanlığa biraz yardımı dokunabilir böylece.

------

Ben otobüs yolculuğunu örnek verdim diye siz de geçmişinizde kalmış otobüs yolculuklarını anımsayıp bu şekle yönelmenizi önermiyorum. Farkındaysanız, daha dikkatli okursanız, size bir yöntem de önermemiştim. Ben ilk deneyimimi bu şekilde yaşadımı anlatmıştım. Şİmdi biraz yorum yapalım.. 

O sıralar otobüs yolculukları hayatımın bir parçasıydı. Ayda iki kez şehirlerarası yolculuk yapıyordum. Bir de otobüs yolculuklarını konu alan bir kitap okumuştum. Astral seyahat hakkında edindiğin teorileri bu yönde pratiği dökeyim dedim. KENDİ HAYATIMA BAKARAK; HAYATIMI MEŞGUL EDEN MALZEMEYİ KULLANDIM PROJEKSİYON İÇİN. 

Astral seyahat yapmaya karar verdim ve sordum: Günlerim nasıl geçiyor? Gece yattığımda uyku öncesi aklıma dolan düşünceler genelde ne üzerine? 
Ve farkına vardım ki, son dönemlerimde (o zaman) çok fazla seyahat yaptım ve bilinçaltım bu otobüs yolculuklarının ayrıntılarıyla yüklenmiş durumdaydı. Ne idi, uykumdan önce zihnime dolan bu ayrıntılar: 
Misalen, yanımda oturan yolcular, değişen servis elemanları, otogarlardaki 
kavuşma ve ayrılma manzaraları, otobüsün iç sesleri, iç ısısı... Bir şekilde bunlar uyku öncesi ruhumu meşgul ediyordu. Ben de ZİHNİMİN İÇİNDE BULDUĞUM bu tortu malzemesini kullanarak astral seyahate kalkışmayı denedim, yaptım. İki senedir de her çıkışla birlikte daha derinleşiyorum. 

Sizlere tavsiyem zihninizi ne ile meşgul ettiğinizi saptamanız ve bunları kullanrak astrale yoğunlaşmanız. Örnek verelim: MUstafa isimli bir çocuk ve İpek isimli bir kız astral seyahat yapmayı kararkaştırdılar. Düşünüyorlar. Son günlerde "aklımızı" neye yoruyoruz? Hepinizin bildiği gibi cevap şu olacaktır: Astral seyahat. YANLIŞ YAKLAŞIM. 
Doğru soru şu olmalıydı. Son zamanlarda "ruhumuzu" neye yoruyoruz? Ruhumuz nelerden etkileniyor. Bunun cevabı aklımıza ilk dolan düşüncelerde değildir. Ruhumuzu dinlemeyi bileceğiz. Ruhumuza açılan kapı da uyku öncesi bize bağlı olmadan aklımaza sızan düşüncelerdir. İşte bunlarla kendimize has senaryolar hazırlayarak astral seyahat adımlarını yürümemiz gerek. 

Mustafanın ailesel sorunları olsun. Babası pezevenktir. Mustafa arkadaşımız Yeni öğrenmiştir. Kaba kaçtığını bilmeme rağmen yazıya dikkat çekmek için söylüyorum. Yıllar yılı makine mühendisi bildiği babası aslında iş toplantılarında ilkin bu işi gözetiyordur. İster istemez Mustafa etkilenir. HAyatımız boyunca bildiğimiz, inandığımız bir şeyin aslında çok farklı olduğunu öğrenmek canımızı acıtır. Az sonra Mustafa ya bu yıkıcı malzemeyle nasıl Astral yaptıracağımızı düşünürken siz, ben Ayşeye döneyim. 

Ayşe son zamanlarda eniştesine (ablasının, halasının veya herhangi bir arkadaşının kocası olabilir) aşık olduğunu sezer. Astral seyahat fotıkopilerini okurken sayfaların boş kenarlarına bu şahsın ismini yazar durur farkında olmadan. Durumu bu. 

Bakın bu malzemelerle onlara bir astral uçuş platformu, bir nevi pist hazırlayacağız.. 

MUstafa bir gün büyüdüğünde babası gibi pezo olmak istemez de, hani belki annesinin öcünü almak için babası evde olmadığında projeksiyon yapıp babasını izlemeyi kurar kafasında. Böylelikle o eve döndüğünde bir köşeye çekip hesap sorabilsin. Koltuğuna gömüldüğünde babasının şu an olabileceği yerleri gözden geçirir. Loş bir ortamdadır şüphesiz. Gürültülüdür. İçkilidir. Dumanaltıdır belki. Havadar da olabilir. Bunlardan bir senaryo üretir Mustafa. Oraya projekte edecektir kendisini. Ancak hepsi muammadır. Bİlgisi yok. Babalarımızın kokusunu, toplum içindeki tavırlarını, konuşurken seçtikleri kelimeleri, birini etkilerken üzerinde durduğu ses tonunu, mimiklerini falan biliriz. Mustafa kafasında babasının imgesini kurar ve onu, o an olabileceği bir yere senaryolaştırır. Babasının lüks bir gece külubünde kadınlarla ve karanlık damlarla bir arada olduğunu hayal eder. Kendisini de o masanın etrafına koyar. Sessizce babasını izler. Ne anlattığını duymaya çalışır. Bakın telekinezi de böyle yapılır. Birinin nerede olduğunu bilmeseniz de onun nerede olursa olsun hep aynı kalan özelliklerini hatıranızda canlandırdığınızda bir temas hasıl olur. Mustafa bir bakar ki, babası masanın öbür ucunda sigarasını küllüğe bastırırken... Hooop... O an babası neredeyse oradadır astral bedeniyle. Tavandan, bulunduğu odanın penceresinden, balkonundan babasını izliyordur. Ve uyandığında saniye saniye hatırlar. Babasıyla konuşup test edebilir. Ben astral seyahat olayına işte bu kadar basit yaklaşıp tüm varlığımla inandığım için başarabildim. 

Ayşe de kendisini eniştesiyle evli olan kadın olarak hayal eder. Onunla bu saatte aynı evdedir. ("Astral seyahate, sanki kuralı varmış gibi" geceleri kalkıştığımız için geç saati seçiyorum) Duygularını açamadığı eniştesiyle kucak kucağa DVD izliyordur. Ona bedeninde hissettiği ablası, halası.. vs nin gözleriyle bakıyordur. Ayse buna odaklanır, içi kavrulana kadar arzular. Ve kendisini astral bedeniyle eniştesinin evinde bulur. 

Siz de yaşamlarınızdaki baskın malzemelri senaryolaştırarak, hatta gerekliyse senaryonuzda tanıdığınız (verdiğim örneklerdeki gibi) insanları katmaktan çekinmeyerek astral seyahat denemelerinde bulunun. 

Benim kullandığım yöntemde arkadaşlar bedeninizi unutuyorsunuz VE NEFES ALDIĞINI, o an yatakta olduğunuzu, hepsini unutuyorsunuz. Tek amacınız düşündüğünüz yerde olmak olmalı. Orayı yaşamaya başlamalısınız. Oarad nefes almalısınız. Uyku halinde olduğunuzu devamlı hatırlasanız o gitmek istediğiniz yerde uykuya dalıyor olduğunuzu, bu da olmuyorsa en azından orada astral seyahata kalkışıyor olduğunu kurmanızı öneriyorum. Hayal gücü kuvvetli olanlar manevi tecrübelerde bir adım daha öndeler kanımca. Bilgisayar, kitaplar ve hayat koşuşturması karşısında harcadığımız zamanın onda birini düzenli olarak astral seyahate verirsek inanın çok şey kazanacağız arkadaşlar. 

Sıkışma, genişleme, bunalma, huzurusuzluk hisseden arkadaşlar bu hallere iltifat etmesinler, ilgilenmesinler, yalnızca gitmek istedikleri yeri anı saati saatine düşleyip odaklansınlar. Bu bunalmaları lütfen sizi bir an önce astral seyahate itecek araçlar olarak görünüz, yılmayıp inadına odaklanıp yakıcı arzuyla beraber astral seyahate ulaşmanızı isterim.

------

Bakın ben yükselmeyi, havuzlarda yüzmeyi, bulutlarda süzülmeyi asla düşlemedim projeksiyon esnasında. Tek yaptığım bulunmak istediğim yerde olduğuma tüm varlığımla kendimi inandırmak oldu. 

Projeksiyon yaparken yatmıyorum, uzanmıyorum. Yumuşak bir koltukta belim dik vaziyette bedenimin rahatını sağlıyorum. Gözlerimi kapıyorum. Gün içerisinde beni motüve eden şarkılar dinlemişimdir. Onları zihnime çağırarak kendimi mistik koridorlara hazırlıyorum. Brigitte Jones'un Günlüğü filminde çalan Love Rosey şarkısı nedense bana mistik gelir. Gözlerimi kapıyorum. Son haftalarda hep aynı yerde olmak istemişimdir, orayı düşünüyorum yine. Derinleşme, projeksiyonda ileri safhalara ulaşma aynı yere projeksiyon yapmayla oluyor. Üst üste gelen damlaların toprağı oyması gibi. Artık orada olduğumu hayal ediyorum. Koltuğumda kitlediğim beş duyumu, ulaşmak istediğim yerde zihnimde kullanıyorum. Orada mesele insanlarla konuştuğumu (duyma), çiçeklerin, çiçekler yoksa mobilyaların açtığı havayı solumayı (koklama), kendime kahve ısmarlamayı (tat alma) ve tanıdığım ve tanımadığım kadınlarla sevişmeyi, yahut uyumayı, oturmayı, gezete okumayı (dokunma) hayal ediyorum. Orada olduğuma yemin edecek derecede inanıyorum. Bir anda orası varsa 
oradayım, yoksa düşlediğime benzer bir yerdeyimdir. Bu sadece çıkıştır. Eğer astralde kordonunuzu esnettiyseniz (her çıkmayla yeteneğinize göre takriben 16 adım ve 3-5 km arası) dünyayı, yakın ve uzak gezegenleri ziyaret edebileceğiniz söyleniyor. Ben henüz dünyanın bir ucundan diğerine gidebilmiş değilim. Sanırım yirmi sene içinde epeyi yol alacağımı düşünüyorum. 

Sonuç alamasanız dahi düzenli bir şekilde hayal gücünüzü kullanarak bir yerlerde beş duyunuzla yaşayın. Mekan seçimlerinizde genel ruh halinizi ve kişisel önceliklerinizi hesaba katın.

---

Şaışrmanıza bir anlam veremedim. Benim çıkışla, çakralarla bir sorunum yok. Hiç olmadı. Egzersizlere başladıktan birkaç hafta sonra çıkmıştım. Şİmdi gözlerimi kapadıktan kısa süre sonra her an her yerde projeksiyon yapabiliyorum. Yalnız, her çıkışta kordon biraz daha esniyor. Tecrübe sayısı arttıkça katedebileceğimiz mesafe de artıyor. Şiz sanırım şurada bir akıl karışıklığı yaşıyorsunuz: 

Astral bedenimizde iken düşünce yoluyla seyahat edebiliyoruz. Meksikayı mı düşündük, Kübayı mı, Yeni Delhiyi mi, Pisa kulesini mi, anında orada orabiliyoruz. Benim derinleşmek istediğim, derinleşmesi yıllar alır dediğim mevzu be değil ki! Vardığım yerde gezip tozmak isterim ben. İzlemek, o saatte insanlar ne yapıyor, neler konuşuyorlar bilmek isterim. Bunun için kordonumuzun uzun olması lazım. 

Mesela siz çıktınız. Popüler bir isim arıyorum... Kandil Dağına gitmek istediniz. 
Daha önce buraya gitmişliğiniz yok elbette. Orayı istediğiniz an oradasınız. Ancak dağın diğer yüzünü, tepelerini, köy yollarını gezebilmek, müşahede edebilmek için kordon lazım. Dünyanın her yerine ışınlayabilirsiniz astral bedeninizi, ancak vardığınız yerde geziniz film izler gibi oraları izlemek niyetindeyseniz sık tecrübelerle kordonunuzu genişletmeniz gerek. 

Bu sebepledir ki, çoğu OBE (Out of body experience) yazarı bedeninizi terkettikten kısa süre sonra dönün derler. Çünkü dönüp çıkarak, tekrar tekrar uyanıp projekte olarak kordonunuz esneyecektir. 

İlk çıkan biri bile aklından geçirmesiyle dünyanın istediği ülkesini ziyaret edebilir, ancak kımıldayamaz, ışınlandığı yerden izlemek zorunda kalır. Astral bedenle çarşı pazar dolaşmak için tecrübe lazımdır. 

Yurtdışında yaşayan bir arkadaşım ilk projeksiyonunda pek heyecanlanmış. Uyuyan bedenini izlemiş, izlemiş, sonra bir de yan odada uyuyan karısına bakmayı denemeye kalkmış. Duvara doğru yaklaştığında aniden uyanmış. Ertesi gece sokağa kadar gidebiliyormuş. Şimdilerde onunla beraber bir oyun oynuyoruz. O Pariste, ben Çeşmedeyim. Fikstür olduğunda salı ve çarşamba geceleri aynı anda 21.45 te projeksiyon yapıp 
o gece için seçtiğimiz maçı ceza sahasının içinden seyrediyoruz. Dinlemesi size fantastik gelecektir. Zaten astral seyahatin bu hazları olmasa gayret etmeye değer miydi?

---

Siz bana Robert Bruce un makalelerini salık vermişsiniz. O makaleler astral seyahati kamuoyuna sunma amaçlıdır. Tanıtım ve özendirmedir. Yazarın Energy Work isimli bir kitabının özeti, suyunun suyu onlar. 

İngilizceniz varsa "astraldynamics" taraması yapıp yazarın asıl özgün dilindeki makalelerinden yararlanabilirsiniz. Sözünü ettiğim kitapta astral seyahatin zihin katmanlarının ayrıntılarını bulabilirsiniz. Bir yerinde şöyle diyor: (Türkçeye çevireyim) 

"...o inanılmaz ışık patlamalarının verdiği üepertici şaşkınlıktan kurtulduğumu sanmam ne aptallıklı! Şİmdi önümde dünya dillerinin hiçirisiyle betimleyemeyeceğim bir evren açılıyor. Kelimeler anlamsız kalıyor. His ve haz..." 

"...büyük bir kütüphaneydi burası. Yerlerdeki tozlar bulut gibi geliyor bakınca. 
Çok büyük, devasa! Raflarda kitaplar, alıyorum kalın bir tanesini, içindeki yazılar karınca pisliğini andırıyor. Ama her nasılsa okuduğumu anlıyorum ve kelimelerin işaret ettiği, kelimelerin altında kaynaşan manaya projeksiyon yapıyorum bir anda. Evet! Az önce kütüphanede olan ben, şimdi okuduğum bir sözcüğün işaret ettiği dünyadayım..." 

Arkadaşlar, bir kitabın on binlerce sözcükten oluştuğunu biliyoruz. Bu ne derinlik ve sonsuzluk! Astral projeksiyonda gezinti sadece bu dünyayı kapsamıyor. Zaten o hal ve haz genişliğini hissetiğiniz anda bu dünyayla ilgilenmek bile istemiyorsunuz. Çok başka, beş duyunun noksan kalacağı alemlerden bahsediyorum.

---

Ben de astral seyahat uzmanı değilim. Roman yazıyorum. Bir bölümünde astral seyahat hakkında çalışmam gerekti. KOnu hakkında epeyi incelemelerde bulundum. Sonra deneyeyim dedim ve bahsettiğim şekilde gelişti. Sanırım bu biraz kişisel, yani herkes fıtratı ölçüsünce projekte olabiliyor. Ben yukarıda anlattığım gibi kendimce bir yöntem buldum ve bunun üzerinde durarak derinleştim. Yoksa ne budayım, ne dervişim, ne de şuyum buyum.. Hayatımı belirleyen şey edebiyattır. Yazdığım konu gereği ilgi alanım olan olmayan her konuda ulaşabileceğim tüm kitapları hatmediyorum. 
Uluslarası konferanslara katılıyorum, yabancı ülkelerde yaşayan ve üniversitelerine devam eden arkadaşlarımdan ilgili konularda fasiküller ve tutanaklar rica ediyorum. Günümün (seyahatlerim olmazsa) 15saatini araştırarak ve yazarak geçiriyorum. Bunları yazmamın sebebi de bana soru yönelten insanların kiminle muhatap olduklarını bilmelerini istememdir. Astral seyahat hakkında yaklaşık sekiz bin sayfa tutarında teorik bilgi okumuşluğum var, yurtdışında belgesellerini izledim. Bu alanda uzmanlaşmış parapsikoloji kurumlarıyla iletişim kurdum. Kendim de önceki iletilerde yazdığım gibi bir yöntem keşfedip projeksiyon gerçekleştirdim ve haftanın belirli geceleri astral bedenimi tanımak için deneyler yapıyorum.

---

Eski zaman ve gelecek zamana ziyaretler tasavvufta asırlarca konu edilmiştir. Allahın dostlarına muhabbetiyle verdiği ilimlerle geçmişi, şimdiyi ve geleceği bir noktadan basiret gözüyle görebildiklerine inanılır. Allah dostları (evliya) birbirlerinin ryhaniyetinden feyz ve icazet (irşad vekaleti) alabiliyorlar. Bazı tarikatların tarih risalelerini edinip okursanız, kimi şehlerin kendisinden asırlar öncesinde yaşamış evliyadan rabbani ilimle icazet aldığını okursunuz. Parapsikolojide enerji kutupları nasıl çakralarsa, meditasyonda, reikide alındaki üçüncü gözden bahsediliyorsa, tasavvuf metinlerinde de insan kalbinin üzerinde (sol memenin iki parmak altına denk gelen) siyah bir noktadan bahsedilir. Bu noktadadır basiret. Duyuötesi algıları bu noktanın perdelenmesiyle kaybolduğunu öğreniriz. Zikirle bu perdeler kalkar.. Sonra ne bileyim nefis seviyeleri.. Uzun konu.. Nefsi yendikçe duyu ötesi algılar açılır insana, siyah nokta ilahi nurla parlatılır, cilalanır. Az yemek, az uyumak ve az konuşmak nefsi kırar ve evliyanın mertebesidir. Sözünü ettiğim risalelerde aylarca ağzına lokma koymayan, iki günde yarım saat bile uyumadan zikirle meşgul olan, zikirle rızıklanan insanlardan söz edilir. Allah da dünyadan yüz çevirip kendisine yönelen bu dostlarına ilahi sırlarını açar.. 

Virginia Üniversitesinde Ortadoğu Tasavvufu üzerine dersler veren bir eğitimci Bill Wulf (halen bu üniversitededir) tasavvufun bu üç kısıtlamasını yaparak iki senesini geçirdiğini ileri sürmüştür. Karısıyla iki sene ilişkiye girmemiş, derslerine devam etmemiş, ırmak kenarındaki villasının tavan arasında halvete girmiş. Ancak zikirle meşgul olmamış. Sadece iç sesini dinlemiş, dünya kelimesi konuşmamış. Şu an insanların akıllarından geçenlere manevi keşif yoluyla vakıf oluyor. Youtube da bir dersinin kısa videosu vardı, silmişler. 

Astral seyahat duyuötesi evrenin çok çok minik bir alanı, nokta kadarcık bir işlevi sadece.. Herkese tavsiyem, ilk çıkışlarını kafalarınıza takmak yerine madde ötesinin her dalıyla alakalı olmanız ve çapraz öğrenme (zıt karnaklar, birbirini yadsıyan incelemeler) yapmanız. Bir gün bir şekilde arayışlarınız ve ısrarlarınız sonucunda bir kapı açılır. O kapıdan giremezseniz bile en azından başınızı uzatıp içeride neler olduğuna bakabilirsiniz. 
Bana özel mesaj atıp tanışmak isteyen arkadaşlara ilgilerinden dolayı teşekkür ederim. Ancak sözlümle tokalaşacak vakit bulamıyorum. Ortalama on beş saatimi çalışmaya ayırıyorum. Yurtiçi ve yurtdışı gezilerim oluyor. Keşke vaktim olsa, siz hiç soru sormasanız onlarca sayfa astral seyahat hakkında yazsam, yazsam.. Sonu yok, sonu..

Hiç yorum yok: