Arap tarihçisi Abu Zeyd al-Balki, Mısır’daki piramitlerin nasıl yapıldığını anlatırken şunları yazıyordu: “Piramit inşaatında, büyük taş blokları yerlerinden kaldırmak ve taşımak için üstlerine içinde bazı formüller yazılı papirüsler konurdu. Sonra bir avuç büyüklüğünde iç içe geçen halkalardan oluşan bir alet taş bloğun üzerine tutulup halkalar çevrilirdi. Taş blok ağır ağır yerinden kalkar ve istenilen yere götürülürdü.”
Arap tarihçisinin bu açıklamalarını okuyan büyük bilgin Einstein şunları söylemişti: “Bizim bilmediğimiz bazı sırları eskilerin bildiklerini kabul etmek zorundayız. 600 tonluk taş blokların üst yüzeylerinin konkavlaşmış olmaları dikkat çekici. Bu ancak muazzam bir çekim gücü veya emme kuvvetiyle yapılabilir.”
Hindistan’ın batısındaki Şivapur Köyü’nde, Müslüman sufi Ali Derviş’e ithaf edilmiş bir cami vardır. Bu caminin önündeki 55 kg. ağırlığındaki granit kaya 11 kişi parmağını dokunarak ‘Ali Derviş’ diye bağırdığında yerden 2 metre havaya yükselmekte, havada bir saniye kaldıktan sonra yere düşmektedir. 11 kişiden fazla veya az kişi dokunduğunda kaya yerinden kımıldamamaktadır. Ancak 41 kg gelen bir başka kayayı havalandırmak için 9 kişinin taşa temas etmesi yeterli olmaktadır. Ali Derviş’in adı açık seçik söylenmediği zaman kaya yine hareket etmemektedir!
Habeşistan’daki bir manastırda 2 metre boyundaki altın bir çubuk havada asılı durur. Çeşitli zamanlarda manastırı ziyaret eden kişiler bu olaya tanıklık etmişlerdir. 1700 yılında bir Fransız doktor baş rahipten izin alarak elini çubuğun dört bir yanından geçirmiş ve çubuğun hiçbir yerden destek almadığını görmüştü. Sonradan yazdığı mektuplardan birinde “Şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum. Böylesine akıllara durgunluk veren bir olayı neye yoracağımı bilemiyorum” demiştir.
Tibet’in başkenti Lassa’dan üç kilometre uzaklıkta yer alan Khaldan Manastırı inanılmaz bir mucizeye tanıklık etmektedir. Burası Tibet Lamaları ve Budistlerin kutsal saydıkları bir yerdir, her yıl binlerce kişi bu manastıra hacı olmak için gelir. Manastırın özelliği, 14. yüzyılda ölmüş Tsong Koba adlı bir Budist rahibin mumyalanmış cesedini muhafaza etmesidir. Ancak rahibin cesedi yerden 1,5 metre yüksekte havada asılı durmaktadır. Hiçbir dayanak noktası bulunmayan ceset, kelimenin tam anlamıyla bir mucize sergilemektedir!
Ünlü Fransız kaşifi Madam David-Neel, kuzey Tibet’te lastik top gibi havaya sıçrayan lamalar gördüğünü yazar. Söylediğine göre bu lamaların ayakları yere değer değmez havalanmaları bir oluyormuş. Tibetliler Madama bu tür lamaların karşısına aniden çıkmamasını, aksi takdirde meydana gelecek şok sonucunda ölümlerine sebep olabileceğini söylemişler. Madam başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: “Lastik top gibi sıçrayan lama inanılmaz bir hızla yol aldığından keşif heyetiyle onu at sırtında izlemeye karar verdik, yine de lamaya yetişemedik. Bu uyur gezer lamalar kendilerinden geçmiş olmakla birlikte tıpkı uyur gezerler gibi yürüdükleri yerlerin tamamen farkındadırlar. Ancak ani olarak uyandırıldıklarında şoka girip dengelerini yitirebilirler. Kimi lamalar uzun yıllar uçmaya alıştıklarından yürüme yeteneklerini yitirirler. Bazıları uçup gitmemek için ayaklarına ağırlıklar bağlayarak yapay bir yer çekimi oluşturur.”
Medyum Home’un, birçok değişik kişi önünde gerçekleştirdiği yüzden fazla yerden yükselme olayı vardı. Çarpıcı bir olay da Lord Lindsay’in ve yanındaki iki kişinin tanık olduğu bir toplantıda gerçekleşmişti. Lord Lindsay, 1871 yılında yazdığı bir mektupta bu olayı şöyle anlatmıştı: “Odada Bay Home, Lord Adair ve kuzeniyle beraberdik. Seans sırasında Bay Home transa girip havalanarak pencereden dışarı uçtu, pencere dışında yüzdüğünü gördük. Bu uçuş birkaç dakika sürdü, sonra Bay Home ayakları önde olmak üzere uçarak pencereden içeri girdi ve yerine oturdu.” Lord Lindsay’in sözünü ettiği pencere yerden 23 metre yükseklikteydi.
Yaptığımız her şey beyin ve sinir dalgalarıyla idare edilmektedir. Hayatımızın her anında bu enerji ya da dalgalar beyinden organlara iletilir. Milyonlarca sinir dalgasını, büyük bir kentin kalabalığını boşaltan büyük caddelere benzetebiliriz. Bu elektrik ve çekim dalgaları olmaksızın sinir sistemi fonksiyonunu icra edemez, hayat ve düşünce durur. İşte bu yüzden insanoğlu başlı başına bir elektrik ve gravitasyon alanıdır. Yalnız beyin kısmı 20 Watt’lık enerji üretmektedir.
Levitasyon, daima beyin ve sinir sisteminin olağanüstü duruma girdiği esrime halinde meydana gelir. Esrimenin ne olduğu bilimsel olarak bilinmemektedir. Dindar olmadığı halde esriyenler de vardır, onların da bazıları havalanabilir, fakat esriyen herkes havalanamaz. Azizlerden birçoğu hayatlarında hiç havalanmamışlardır.
Rahibe Teresa, bir ayin sırasında kutsal ekmeği alırken bir feryat kopararak havalandı. Ara sıra meydana gelen bu havalanma olayları alçakgönüllü rahibeyi çok rahatsız ediyordu. Bir keresinde havalanacağını hisseden rahibe demir bir kafese sarıldı ve havalanmamak için mücadele etmeye başladı. Bir yandan da “Rabbim, benim gibi önemsiz bir varlığı bu rahmetinizden yoksun bırakınız, benim gibi değersiz bir yaratığın kutsal bir kadın sanılmasına izin vermeyiniz” diye yalvarıyordu. Rahibe bir başka seferinde havalanmamak için bir hasıra yapışmış, ama hasırla birlikte havalanmıştı. Rahibelerden biri, Azize Teresa’nın yerden 50 cm yükseklikte yarım saat süreyle havada asılı kaldığına tanıklık etmişti.
İtalyan rahibi Copertinolu Ermiş Joseph ‘Uçan Rahip’ ünvanıyla anılırdı. Bir keresinde 10 işçinin 11 metre boyundaki bir haçı kaldıramadığını görmüş, 60 metre uçarak haçı kucaklayıp yerine dikmişti. Bir keresinde de kilisede İspanyol elçisinin gözleri önünde havalanmış, halkın üzerinden süzülerek mihraptaki bir heykelin yanına konmuştu. Bir başka sefer Papa VII Urban’ın gözü önünde havalanmış, bir amiralin karısı rahibi havada görünce bayılmıştı. Manastırdaki arkadaşları onun yemek servisi yapmasına izin vermiyor, çanak çömlekle havalanmasından çekiniyorlardı. Bu yüzden ‘Uçan Rahip’ dünyevi görevlerden muaf tutulmuştu, çünkü kutsal bir heykel görmesi havalanmasına yetiyordu.
alıntıdır
18 Kasım 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder