Dünya’nın yaşı:
Dünya'nın yaşı doğrudan doğruya kayaçların yaşıyla ölçülmez. Çünkü bilinen en yaşlı kayaçların bile bugün artık yeryüzünde var olmayan daha yaşlı kayaçlardan oluştuğunu biliyoruz. Bugüne kadar saptanabilen en yaşlı kayaçlar Grönland'ın batısında bulunmuştur ve 3,8 milyar yaşındadır. Demek ki Dünya'nın yaşı bundan daha fazladır.
Bugün Dünya'nın yaşını hesaplamak için başvurulan yöntem radyoaktif elementlerin dönüşümüdür.En yaşlı olduğu düşünülen bir kurşun minerali ile bugün okyanuslarda oluşan kurşunun izotop yapısı arasındaki fark, ancak bu iki örneğin oluşumları arasında 4,55 milyar yıllık bir zaman dilimi olmasıyla açıklanabilir. Bu süre de Dünya'nın yaşı olarak kabul edilebilir.
Dinozorlar:
Dinozorlar ilk kez 200 milyon yıl önce görüldüler.65 milyon yıl önce çoğunun nesli tükendi.Bu ani yokoluşun sebebi olarak bir göktaşı gösterilse de bu denli büyük bir felakete yol açabilecek bir göktaşının Dünya üzerinde açtığı kraterle ilgili tatmin edici bir bulguya rastlanmamıştır.
İlk insansı varlık:
İnsanoğlunun kökeni ile ilgili çalışmalar daha çok homo türü etrafında yoğunlaşsa da sıklıkla Australopithecus vb. gibi diğer hominid ve homininleri de kapsar. Fosil kayıtlarına göre anatomik olarak çağdaş insan tanımına uyan en eski fosiller 130.000 yıl öncesine aittir ve Afrika'da bulunmuşlardır. Çağdaş tipte homo sapiens altürünün ilk ırkı olan Cro-magnon İnsanı ise zamanımızdan 50 bin yıl önce ortaya çıkmıştır.
İnsanoğlunun evrimine dair kabul gören başlıca iki hipotez vardır. Bunlardan birincisi çağdaş insanın Afrika'da ortaya çıkıp dünyaya yayıldığını öne süren "tek orijin" hipotezi, diğeri farklı bölgelerde evrim geçirerek çağdaş insana dönüştüğünü öne süren "çoklu bölge" hipotezidir.
Çağdaş insanın ve diğer insansı maymunların ilk ortak atası kabul edilen iki ayak üzerinde duran ve gözleri ileri bakan canlının bundan yaklaşık 6.5 milyon yıl önce Afrika'da ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. Bu canlının ağaçlardan inip ayakta durmaya başlamasının nedeninin iklim değişikliğine bağlı kuraklık, yiyecek kıtlığı ve göç zorunluluğu olabileceği düşünülmektedir. İnsanı oluşturmaya başlayan organik evrim bilimsel adı olan Antopogenesis zamanımızdan yaklaşık 3,5 milyon yıl önce başlamıştır. İnsan adını hak eden başlangıç noktası ise Homo cinsinin ortaya çıkması ile olmuştur.
Çağdaş insanın soyu tükenmemiş en yakın akrabaları sıradan şempanzeler (Pan troglodytes) ve bonobolardır (cüce şempanze, Pan paniscus). Bu iki şempanze türü ve insanoğlu yaklaşık 6.5 milyon yıldır farklı bir evrim çizgisi izlemelerine rağmen tamamlanmış gen haritalarına göre aralarındaki yakınlık fare ile sıçan arasındaki yakınlıktan on kat daha fazla, akraba olmayan iki insan arasındaki yakınlıktan sadece 10 kat daha azdır. Bu iki şempanze türü ve insanın DNA'sının %98.4'ü tamamen aynıdır.
Bilinen tarih:
Çok ilginçtir ki bizim gerçekten insan diye tabir ettiğimiz varlıkların tarihini yorumlayabilecek kadar bilgiyi ancak M.Ö 5000 sene civarlarına kadar öğrenebiliyoruz. Bundan öncesi tam bir muamma.Bulunan daha eski bir parça veya buluntu sadece insanlık tarihinin daha eski oduğunu gösterir nitelikte.Tek bir parça üzerinden tarih yazmak bugün itibariyle çok zor. Polinezya Adaları'nda yapılan araştırmalarda üzerinde insan yaşamayan adalardaki mağaralarda bir milyon yıllık resim ve kabartmalara rastlanmıştır.Esas ilginç nokta ise en çok bildiğimiz tarihin bile kendi içinde açıklanamayan noktalar bulundurması.Buna örnek olarak Sümerler’in nereden geldiklerinin bilinmemesi gösterilebilir.
Daha eski kanıtlar:
Aslında şöyle geri çekilip tarihe bir bakıldığında iki parçadan oluştuğunu görüyoruz.İlk parçası Atlantis ve Mu uygarlıkları ile ikinci parçası ise bu uygarlıkların batışı ile başlıyor.
Eflatun'un diyaloglarındaki Timaeus ve Critias, Atlantis'in varlığından söz eden tek yazılı kaytılardır. 1973 yazında, bir araştırma ekibinin başkan yardımcısı, Maxine Asher, okyanusun tabanında Atlantis'i bulduklarını açıkladı. Scuba dalgıçları okyanusun dibinde, ve Eflatun'un tasvir ettiği yerde, büyük kolonlar ve yolların bulunduğuna dair kanıtlar görmüşlerdi. ...1970'de Dr. Ray Brown, Bahama denizinin tabanında bir piramit keşfetti, yanındaki dört dalgıç ayrıca dikdörtgen şekilde yapılar, ne olduğu anlaşılamayan metal aletler, yollar ve elinde esrarengiz bir kristalden yapılmış, minyatür piramitler tutan bir heykel buldular. Kristal ve metal aletler, araştırılmak üzere Florida'daki üniversiteye gönderildi. Sonuçta, kristalin içinden geçen enerjiyi çoğalttığı meydana çıktı.
Tony Belk'in raporuna göre, Atlantik Okyanus'unun 10.000 metre aşağısında 11 odalı, büyük bir piramit bulundu.
1960'da Dr. Mansan Valentine tarafından yapılan keşiflerde, Binini adalarının yakınında ev ve yol harabeleri bulundu ve fotoğrafları çekildi. 1977' de Ari Marshall'ın keşiflerinde Bahama'larda Cay Sal açıklarında yine büyük bir piramidin varlığı rapor edildi. Piramidin boyu 650 metre kadardı, esrarengiz biçimde çevresindeki su parlaktı, piramidin ağzından gelen beyaz suyla parlıyordu, ve çevresindeki suyun rengi yeşildi, halbuki o derinlikte sular siyahtır.
Boris Asturias, başkanlığındaki Sovyet araştırma ekibi, Portekiz'in 400 mil açıklarında batık bir şehir buldular.Yapılar sağlam betondan ve plastikten yapılmıştı....
Bu iki uygarlığın batması ile Nuh Tufanı’nın ilişkisi olduğu savunulabilir.Ancak Nuh Tufanı’nın M.Ö 7000’li yıllarda gerçekleştiği öbür taraftan Mu uygarlığının M.Ö 50.000 yıllarında battığı da söylenir.
Elimizdeki bilgiler tutarsız da olsa hepsinin savunduğu tek bir ortak düşünce vardı.O da bu iki uygarlığın çok gelişmiş olduğuydu.Günümüz koşulları hayal gücümüzün en çok etkilendiği şeylerden biridir bu yüzden insanlar genelde arabalar, roketler, bilgisayarlar bulmayı umarlar ve en azından Atlantisliler’in buna benzer teknolojileri olduğunu söyleyen bilgiler de vardır ancak bu gelişmişlik gerçekte hayal ettiğimizden biraz daha farklıydı.Çünkü bu iki uygarlık günümüzde bilinmeyen enerji formlarını biliyorlardı ve bunları kullanıyorlardı.Bu teknoloji günümüz insanına biraz daha mistik gelebilir ancak kristallerin bilgi depolama özelliğinden faydalanarak bilgisayar dahi yapmaları mümkündü.
Bermuda Şeytan Üçgeni’nin Atlantis kıtasının sınırları içinde olduğu söylenir.O bölgedeki denizin altındaki bir piramit içinde duran makine-kristal in gezegenler arasında ışınlama yapmaya yaradığına dair bilgiler vardır.Bazı bilgiler ise bu piramit içindeki gizli bir silahtan bahseder: “Antimadde Silahı”. Bu silah ile gezegenler yörüngelerinden çıkarılabilir, canlının tüm varlığı -buna ruhani varoluşu da dahil- yok edilebilirdi.
Yalnız ne olduysa nasıl olduysa her seferinde insanlık tarihi sıfırlanmıştır.Her gelişen ulus bir şekilde yok olmuştur ve her şeye en baştan başlanmıştır.Tarih kendini defalarca tekerrür etmiştir.İnanılmaz gelişme sağlayan hazine niteliğinde bilgilere kavuşan toplumlar her defasında yok olmuştur.Tüm bilgiler, çalışmalar, teknolojiler kaybolup gitmiştir.
Neden insanlık tarihinin en büyük gelişimi son 100 yıl içinde olmuştur?Bundan önce geçen 2000 senelik süreçte neden insanoğlu yerinde saymıştır?
Gerçekten de her şey 100 yıla sığdırılmış gibi geliyor.2012 yılında kimileri büyük bir değişim bekliyor kimileri ise büyük bir felaket.Bildiğimiz tek şey bir zaman gelecek ve tarih kendini yeniden tekerrür edecek günümüzdeki tüm teknoloji, edinilen bilgi yok olup gidecek ve insanlık her şeye en başından yeniden başlayacak.Belki de bundan binlerce sene sonra insanlar kayıp uygarlıklar altında bizi inceleyecek ve çok ileri olduğumuzu söyleyecekler kim bilir?Bu döngüden bir şekilde kurtulmadıkça galaktik uygarlıklar gibi hayaller kurmak çok cüretkar gibi gelmiyor Mu ne dersiniz?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder