18 Kasım 2008 Salı

Ay


Arap tarihçisi Abu Zeyd al-Balki, Mısır’daki piramitlerin nasıl yapıldığını anlatırken şunları yazıyordu: “Piramit inşaatında, büyük taş blokları yerlerinden kaldırmak ve taşımak için üstlerine içinde bazı formüller yazılı papirüsler konurdu. Sonra bir avuç büyüklüğünde iç içe geçen halkalardan oluşan bir alet taş bloğun üzerine tutulup halkalar çevrilirdi. Taş blok ağır ağır yerinden kalkar ve istenilen yere götürülürdü.”
Arap tarihçisinin bu açıklamalarını okuyan büyük bilgin Einstein şunları söylemişti: “Bizim bilmediğimiz bazı sırları eskilerin bildiklerini kabul etmek zorundayız. 600 tonluk taş blokların üst yüzeylerinin konkavlaşmış olmaları dikkat çekici. Bu ancak muazzam bir çekim gücü veya emme kuvvetiyle yapılabilir.” 

Hindistan’ın batısındaki Şivapur Köyü’nde, Müslüman sufi Ali Derviş’e ithaf edilmiş bir cami vardır. Bu caminin önündeki 55 kg. ağırlığındaki granit kaya 11 kişi parmağını dokunarak ‘Ali Derviş’ diye bağırdığında yerden 2 metre havaya yükselmekte, havada bir saniye kaldıktan sonra yere düşmektedir. 11 kişiden fazla veya az kişi dokunduğunda kaya yerinden kımıldamamaktadır. Ancak 41 kg gelen bir başka kayayı havalandırmak için 9 kişinin taşa temas etmesi yeterli olmaktadır. Ali Derviş’in adı açık seçik söylenmediği zaman kaya yine hareket etmemektedir!

Habeşistan’daki bir manastırda 2 metre boyundaki altın bir çubuk havada asılı durur. Çeşitli zamanlarda manastırı ziyaret eden kişiler bu olaya tanıklık etmişlerdir. 1700 yılında bir Fransız doktor baş rahipten izin alarak elini çubuğun dört bir yanından geçirmiş ve çubuğun hiçbir yerden destek almadığını görmüştü. Sonradan yazdığı mektuplardan birinde “Şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum. Böylesine akıllara durgunluk veren bir olayı neye yoracağımı bilemiyorum” demiştir. 

Tibet’in başkenti Lassa’dan üç kilometre uzaklıkta yer alan Khaldan Manastırı inanılmaz bir mucizeye tanıklık etmektedir. Burası Tibet Lamaları ve Budistlerin kutsal saydıkları bir yerdir, her yıl binlerce kişi bu manastıra hacı olmak için gelir. Manastırın özelliği, 14. yüzyılda ölmüş Tsong Koba adlı bir Budist rahibin mumyalanmış cesedini muhafaza etmesidir. Ancak rahibin cesedi yerden 1,5 metre yüksekte havada asılı durmaktadır. Hiçbir dayanak noktası bulunmayan ceset, kelimenin tam anlamıyla bir mucize sergilemektedir! 

Ünlü Fransız kaşifi Madam David-Neel, kuzey Tibet’te lastik top gibi havaya sıçrayan lamalar gördüğünü yazar. Söylediğine göre bu lamaların ayakları yere değer değmez havalanmaları bir oluyormuş. Tibetliler Madama bu tür lamaların karşısına aniden çıkmamasını, aksi takdirde meydana gelecek şok sonucunda ölümlerine sebep olabileceğini söylemişler. Madam başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: “Lastik top gibi sıçrayan lama inanılmaz bir hızla yol aldığından keşif heyetiyle onu at sırtında izlemeye karar verdik, yine de lamaya yetişemedik. Bu uyur gezer lamalar kendilerinden geçmiş olmakla birlikte tıpkı uyur gezerler gibi yürüdükleri yerlerin tamamen farkındadırlar. Ancak ani olarak uyandırıldıklarında şoka girip dengelerini yitirebilirler. Kimi lamalar uzun yıllar uçmaya alıştıklarından yürüme yeteneklerini yitirirler. Bazıları uçup gitmemek için ayaklarına ağırlıklar bağlayarak yapay bir yer çekimi oluşturur.”


Medyum Home’un, birçok değişik kişi önünde gerçekleştirdiği yüzden fazla yerden yükselme olayı vardı. Çarpıcı bir olay da Lord Lindsay’in ve yanındaki iki kişinin tanık olduğu bir toplantıda gerçekleşmişti. Lord Lindsay, 1871 yılında yazdığı bir mektupta bu olayı şöyle anlatmıştı: “Odada Bay Home, Lord Adair ve kuzeniyle beraberdik. Seans sırasında Bay Home transa girip havalanarak pencereden dışarı uçtu, pencere dışında yüzdüğünü gördük. Bu uçuş birkaç dakika sürdü, sonra Bay Home ayakları önde olmak üzere uçarak pencereden içeri girdi ve yerine oturdu.” Lord Lindsay’in sözünü ettiği pencere yerden 23 metre yükseklikteydi. 

Yaptığımız her şey beyin ve sinir dalgalarıyla idare edilmektedir. Hayatımızın her anında bu enerji ya da dalgalar beyinden organlara iletilir. Milyonlarca sinir dalgasını, büyük bir kentin kalabalığını boşaltan büyük caddelere benzetebiliriz. Bu elektrik ve çekim dalgaları olmaksızın sinir sistemi fonksiyonunu icra edemez, hayat ve düşünce durur. İşte bu yüzden insanoğlu başlı başına bir elektrik ve gravitasyon alanıdır. Yalnız beyin kısmı 20 Watt’lık enerji üretmektedir.
Levitasyon, daima beyin ve sinir sisteminin olağanüstü duruma girdiği esrime halinde meydana gelir. Esrimenin ne olduğu bilimsel olarak bilinmemektedir. Dindar olmadığı halde esriyenler de vardır, onların da bazıları havalanabilir, fakat esriyen herkes havalanamaz. Azizlerden birçoğu hayatlarında hiç havalanmamışlardır. 

Rahibe Teresa, bir ayin sırasında kutsal ekmeği alırken bir feryat kopararak havalandı. Ara sıra meydana gelen bu havalanma olayları alçakgönüllü rahibeyi çok rahatsız ediyordu. Bir keresinde havalanacağını hisseden rahibe demir bir kafese sarıldı ve havalanmamak için mücadele etmeye başladı. Bir yandan da “Rabbim, benim gibi önemsiz bir varlığı bu rahmetinizden yoksun bırakınız, benim gibi değersiz bir yaratığın kutsal bir kadın sanılmasına izin vermeyiniz” diye yalvarıyordu. Rahibe bir başka seferinde havalanmamak için bir hasıra yapışmış, ama hasırla birlikte havalanmıştı. Rahibelerden biri, Azize Teresa’nın yerden 50 cm yükseklikte yarım saat süreyle havada asılı kaldığına tanıklık etmişti.


İtalyan rahibi Copertinolu Ermiş Joseph ‘Uçan Rahip’ ünvanıyla anılırdı. Bir keresinde 10 işçinin 11 metre boyundaki bir haçı kaldıramadığını görmüş, 60 metre uçarak haçı kucaklayıp yerine dikmişti. Bir keresinde de kilisede İspanyol elçisinin gözleri önünde havalanmış, halkın üzerinden süzülerek mihraptaki bir heykelin yanına konmuştu. Bir başka sefer Papa VII Urban’ın gözü önünde havalanmış, bir amiralin karısı rahibi havada görünce bayılmıştı. Manastırdaki arkadaşları onun yemek servisi yapmasına izin vermiyor, çanak çömlekle havalanmasından çekiniyorlardı. Bu yüzden ‘Uçan Rahip’ dünyevi görevlerden muaf tutulmuştu, çünkü kutsal bir heykel görmesi havalanmasına yetiyordu.

alıntıdır


------------------------

çok güzel bir paylaşım. aydaki kraterlerin derinliği ve genişliği nekadar değişirse değişsin belli bir derinliği bir türlü geçmiyor yani zeminde katı bir kaplama var gibi ve bu kaplamanın içinde bir dünyadışı üs olduğu düşünülüyor. mesela 2km çapundaki bir kraterin derinliği 3km iken 5km çapındaki bir kraterin derinliğide yine 3mkyi geçmiyor. 
astronotların anlattığına göre ayın arka yüzünde değişik yapıların var olduğudur. 

ve çok ilginç bişey söyliyeceğim araştırabilirsiniz. biliyorsunuzki ay dünyaya sadece tek yüzünü gösteriyor yani ay dünya ekseni etrafında dönerken kendi ekseni etrafındada dönmediğinden biz onun hep ön yüzünü görüyoruz bunu biliyorsunuz zaten 
belki şunu bilmiyorsunuzdur: güneş sisteminde sadece tek yüzünü gösteren başka bir uydu daha yoktur tüm gezegenlerin uydularıda kendi ekseni etrafında dönerken sadece ay dönmüyor bu başlı başına bir ilginçtir zaten. 
sanki bişey bizim ayın arka yüzüne bakmamızı istemiyor yapay yollarla oluşturulan bir tür takip merkezi gibi bişi olduğunu düşünüyoruz. apollo aya giderkenki gördükleri manzara karşısında ayın arka yüzünde değişik kubbelerin olduğu ve çok değişik araç benzeri şeyler gördüklerini söylemiştir emekli olduktan sonra birçok apollo mürettabatı bu şekilde açıklama yapmıştır. bu yüzdendirki aya inerinmez geri dönmüşlerdir ve neden döndünüz sorularını cevaplamamak içinde yalandan bir stüdyoda aya gidilmiş gibi film çekilmiştir ve amerika o tarihten bu yana aya tüm uçuşlarını iptal etmiştir. neden hemen gidilmiyor sorusunada işte aradabir 2050 yılında filan üs kuracağız diye zamanı sürekli ileri atarak zaman kazanmaya çalışıyorlar açıklama yapmamak için.... 

sorular çok sayıda ve önemli görünüyor; Şimdi bunları ve bazı açıklamaları alt alta dizelim; 
1. Ay, dünyadan daha yaşlıdır, öyleyse kökeninin başka bir yer olması mümkündür. 
2. Niçin bazi bilim adamlari, Ay taşlarının 20 milyar yıllık olduğunu iddia ediyorlar. Yani dünyadan daha eski... 
3. NASA, bir Ay kayasının 5.3 milyar yıllık olduğunu saptadı 
ama bu Günes Sistemi öncesine ait bir tarihti. 
4, Önemli bilim adamlari ve Ay uzmanları, Ay'dan getirilen elementlerin dünyadakilerden daha eski olduğunu belirlediler ama neden resmen açıklamadılar 
5. 40 Ay tasinin en azindan 7 milyar yıllık oldukları belirlendi, bu tarihleme dünyadan ve güneşten iki kez daha eskidir. 
6. Buna karsin Ay'ın yüzey toprağı, Ay taşlarından daha eskidir. Farklılık nereden geliyor 
7. Bir grup bilim adami Ay'ın yıldızlararası bir yerde yapıldığı görüşündeler ve dünya tarafindan yakalandığını düşünüyorlar. Ama bu nasıl olabilir 
8. Neden bazi bilimciler, Ay'ın içinin yoğunluğunun yüzeyden farkli oldugu düşüncesindeler. Gerçekten Ay'ın içi boş olabilir mi? Ve bu biliniyor mu? 
9. Niçin Ay'ın 8 mil üstünde, yüksek dozda radyoaktivite var, bu elementer olarak doğal mıdır? 
10. NASA tarafindan 100 millik bir alana yayılmış su buharı saptandı ama Ay'da su olmadığı biliniyor. Bu gizem, Ay'ın yapay olduğu anlamında mı? 
11. Ay'ın çok eskiden sıcak olduğu ileri sürülüyor ama bunu dünyadaki benzerleri gibi kanıtlayan bir kanıt bulunmuş değil. Bu çelişki henüz açıklanamadı. 
12. Sonuç, Ay'la ilgili neden bu kadar çok cevapsız soru var ? 

Bunlara karşı şunları söyleyebilirmiyiz ?1. Ay, hem dünyanin doğal uydusu olamayacak kadar büyük, hem de çok uzaktadir. 
2. Ay, olmasi gerekenden daha düzgün bir yörüngeye sahiptir. 
3. Ay kraterleri çok fazla ve garip bir biçimde yüzeyseldir. 
4. Ay'ın dünyaya bakmayan yüzü çıkıntılı veya kamburdur ve Güneş Sistemi'nde onun gibi gezegenine tek yüzünü gösteren bir başka uydu yoktur. 
5. Ay ölçümlemeleri çok fazla demir olduğunu gösteriyor. 
6. Ay toprağı, Ay kayalarından çok daha yaşlıdır. 
7. Ay'ın bileşimi, dünyadan farklıdır. 
8. Doğa kanunlarına aykırı olarak, ağır metaller yüzeydedir. 
9. Ay'da önceden eriyik olan metaller yoktur. 
10. Ay dev bir gong sesi çıkarmaktadır ve yörüngede dönerken titreşmektedir. 
11. Ay bir moloz yığını gibi gözükmektedir. 
12. Ay, periyodik olarak sarsılmaktadır, bu bize düzenli bir sismik aktiviteyi gösteriyor. Sismik dalgalar sanki tek bir kütleymiş gibi tüm yüzeyi dolaşabiliyorlar. 
13. Dünyadan bakıldığında Ay, bir güneş diski gibidir yani tutulmalarda güneşi tam olarak kapatır, ne biraz küçük veya büyüktür sanki büyüklüğü güneşi örtmek için ayarlanmıstır. 
14. Eger Ay, dünya tarafindan yakalanmışsa, bunun sonu gelecek ve Ay yine uzaklaşıp gidecektir. 
15. Normalde Ay'ın çizdigi yörünge, dünyanin ekvatoral çemberiyle karşıt olmalıdır, ama Ay garip bir şekilde dünyanın yaptığı gibi, güneşe bağımlı bir yörünge çizer. 
16. Her ne kadar Ay volkanların ölü olduklari söyleniyorsa da, yüzyillardır Ay'da garip ışıklar, parlamalar görülmekte ve hala izlenmektedir. 
Bunlarin sonucunda Ay'ın yapay bir transformer dünya olduğu söylenebilir veya iddia edilebilir. Ay'da bir yaşam olduğu ile ilgili bir belirti veya iz bulunamamıştır ama dünyadaki volkanik küllere benzeyen Ay toprağı veya tozu üzerinde yapılan deneylerde bitkisel yaşama elverişli olduğu anlaşılmıştır. Ama ortada böyle bir yaşam yoktur; marjinal iddialara göre Ay, UFO'ların üssüdür veya kullandıklari özel bir araçtir ama bu da bir iddiadan öteye gitmemektedir. Yüzeyde zaman zaman garip ve geometrik sekiller görülmüş ama bu görüntüler ya hemen kaybolmuş, ya da bir daha görülememistir. 
Yine dünya dışı bir anlaşma mı ?. 
Ranger Krateri yakınında benzer bir monolit birkaç kez görüldü ama sonra kayboldu; derken başka yerlerde yine görüldü ama onlar da kayboldular. Adi gizli tutulan bir NASA görevlisinde" aldığı fotografı kanıt olarak gösteren araştırmacı George Leonard. yine ayni kraterin yanındaki dev taş bloğu gösterdi; resim çok netti ve üzerinde Y ve Z harflerine benzer şekiller vardı. Leonard şöyle diyor; "Ay, UFO'lara aittir, bizi Bronz Çagi'ndan beri izliyorlar, politikalarımızı ve savaşlarımızı gözlemliyorlar; aslında dünya üzerinde birçok iz bırakmışlardı. Ranger 7'nin fotografları bunları gösteriyor."

----------

Bu arada Ay ile ilgili yeni bilgiler:

Amerikalı J. O’Neil, 1953 yılında teleskobuyla Ay’ı incelerken 20 km. uzunluğunda bir köprü keşfetti, İngiliz Percival Wilkins de aynı köprüyü gördüğünü açıkladı. Köprünün Ay’daki en esrarengiz yapay şekil olduğunu söylüyordu. Wilkins 1950 yılında Aristarkhus-Heredotus bölgesinde tuhaf şekilde parlayan oval bir ışık görmüştü. Daha sonra birçok astronom Ay’ın yüzeyinde parlayan garip ışıklar gözlemlediler. Son iki yüz yıl içinde yapılan 800 gözlemde bu tuhaf ışıklar görülmüştü. 1869 yılında Prof. Smith, bir güneş tutulmasının son safhasında Ay yuvarlağı boyunca geçip giden garip objeler tespit etti. Objeler bir düzen içinde hareket ediyorlardı. 1874 yılında Prof. Schafarik yaptığı gözlemi şu cümlelerle açıklıyordu: “ Öyle tuhaf bir obje gördüm ki, nasıl anlatacağımı bilemiyorum. İnsanın gözünü alan beyazlıkta bir objeydi, Ay’ın yüzeyinden geçip gitti.”
W.R. Brooks adlı astronom ise gördüğü objenin Ay yüzeyini katetmesinin üç ila dört saniye sürdüğünü söylüyordu. Ayrıca bazı astronomlar Ay üzerinde kılıç benzeri, haç benzeri şekiller gözlemlemişlerdi. 1958 yılında ise Amerikalı, Sovyet ve İngiliz astronomları saatte 40 bin km’den daha büyük bir hızla Ay’a yaklaşan bir cisim tespit ettiler. Obje hiç kimsenin yorumlayamadığı türden radyo sinyalleri neşrediyordu. Bir ufo araştırıcısı olan Major Donald Keyhoe ise, Ay üzerinde dünya dışı astronotların bulunduğuna kanaat getirmişti. Tüm kanıtlar sadece bir Ay üssünün varlığını değil, zeki bir ırkın Ay’da operasyonlar yaptığını da gösteriyordu. Belki de Ay’da sentetik bir yer altı atmosferi yaratarak yaşayan canlılar vardı, böylece meteor bombardımanlarından korunuyorlardı. 


İngiliz astronomu Percival Wilkins, 1954 yılında Ay’daki kraterlerin birçoğunun aniden kaybolup yeniden ortaya çıktığını söylediğinde hiç kimse onu ciddiye almamıştı. 40 km çapındaki dev krater Alhazen hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu. Ayrıca Bolluklar Denizindeki Messier ve Picker kraterleri de sürekli şekil değiştirmekte, bazen yuvarlak, bazen de oval görünmekteydiler. Hatta bazen piramit şeklini de alan bu kraterler sanki canlıymış gibi şekilden şekile giriyorlardı. Gariplikler bununla da kalmıyor, Ay üzerinde kırmızı ışık toplulukları oradan oraya hareket ediyor, esrarengiz lekeler beliriyordu. Wilkins, çapları 200 metreye varan ve sayıları son yıllarda artan 200 kadar beyaz kubbe tespit etmişti. İşin garibi bu kubbeler zaman zaman yer değiştiriyorlardı. Bilim adamlarının ortak kanısı, kubbelerin diğer gezegenlerde yaşayan varlıkların kurduğu üsler olduklarıydı.
1973 yılında Sovyetlerde yayımlanan bir yazıda, Sessizlik Denizi bölgesinde düz bir taş blok görüldüğü ve taşın çevresindeki yığınlarla hiçbir benzerliği olmadığı belirtiliyordu. Amerikalı astronomlar ise Ay’da akıllı varlıklarca yapıldığı belli olan kuleler ve anıtlar gözlemlemişlerdi. Ruslar, Luna-9 aracıyla 37 km yükseklikten 8 kuleyi gösteren fotoğraflar çekmişlerdi. Nasa’nın elinde bulunan ve Ay’ın arka yüzünü gösteren fotoğraflarda 1600 metre uzunluğunda, 68 metre genişliğinde devasa makineler görülüyordu. Bu araçların aktivitesi, Ay’da bırakılmış sismik cihazlar tarafından da tespit edilmişti. Amerikalı astronom Leonard’a göre, Ay’daki uzaylılar bu makinelerle kraterlerin içindeki toprağı dışarı atıyorlardı. Leonard, hükümetin bu çalışmaları bildiğini ama Amerikan halkından gizlediğini söylemektedir.


Sovyet bilimcilerinden Vasin ve Scherbakov’un ileri sürdüğü bir teoriye göre, Ay bilinmeyen bazı zeki varlıklarca dünyanın yörüngesine yerleştirilmiş yapay bir uydudur. Bu devasa operasyonu kimlerin gerçekleştirdiği hakkında bir fikir öne sürmüyorlar, ama Ay’dan getirilen kaya parçalarının dünyadakilerle aynı bileşimde olmadığını söylüyorlar. Ay kayalarında çok dayanıklı metaller sınıfına giren krom, titanyum ve zirkonyum bulunmuştur. Acaba Ay kadim zamanlardan kalma bir uzay gemisi midir, terkedilmiş bir uzay kenti midir, yoksa yapay bir sputnik midir ya da bir tür Nuh’un Gemisi midir? Bu soruların cevapları şimdilik bilinmemektedir! 


Amerika’daki Berkeley Üniversitesi profesörler kurulu ortaya ilginç bir iddia atmış ve Ay’dan Apollo mürettebatı tarafından getirilen insan eli kemiğinin 1932 yılında Ay’a gitmeyi başaran Amerikalı Edward Jefferson’a ait olduğunu ileri sürmüştür. Onlara göre Jefferson, inşa etmek için altı yılını harcadığı bir roketle Ay’a gitmeyi başarmış ama geri dönememiştir. Görgü tanıkları, aynı tarihte bir roketin gökyüzüne yükseldiğini söylemektedirler. Bu konu çözülememiş sırlar arasındaki yerini hala korumaktadır.